Sunday, December 21, 2008


BU NASIL TİCARET KANKA?

Öğrencilerime ve bana danışanlara verdiğim tavsiyeler, artık sadece insanları kandırmamak üzerine değil, hem kandırmamak hem de kandırılmamak üzerine olmaktadır. Çünkü bugün, sadece kandırmama erdemine sahip olmak yetmiyor, aynı zamanda kandırılmama özelliğine de sahip olmalısınız!

İş dünyasında geçirdiğim son 7 yıl, bana çok şeyi yakından görme fırsatı verdi diyebilirim. Ticareti “insanların istediklerini verip, karşılık olarak istediğiniz bir şeyi almak” olarak tanımlıyordum. “Karşımızdaki kişinin ihtiyacı olduğunu sandığı şeyi değil, gerçekten ihtiyacı olan ve gerçekten istediği bir şeyi ucuz veya pahalı değil, makul bir bedelle vermek” maddesini de bu tanıma ekliyordum.

Hâlâ da böyle düşünüyorum. Fakat konuyla ilgili olarak yapılan ve beni bazen acı acı gülümseten yanlışlar vardır:

Birincisi kavram itibariyle güzel bir şey olan ticaret, artık “karşıdaki insanın bilgisizliğinden, deneyimsizliğinden veya çaresizliğinden yararlanmak” anlamını taşır hâle gelmiş durumdadır. İnsanlar, bir kurum hakkında, “burası batakhane” olmuş” der gibi, “burası ticarethane olmuş” tabirini kullanmakta ve aslında "ticarethane" kavramına haksızlık etmektedirler. Ama bu duruma sebep olanlar yine ticaret yapan kişilerin bir kısmının, “karşıdaki insanın bilgisizliğinden, deneyimsizliğinden veya çaresizliğinden yararlanma” şeklindeki tavırlarıdır. İnsanların uyanık ve farkında olmaları takdire şayan, ama tilki kurnazlığı konusunda kariyer yapmaya çalışmaları beni hem güldürüyor hem de düşündürüyor!

Yanlış olan ikinci şey, “ticaret kurnaz, uyanık ve açgözlü kişilerin işidir, dürüst insanın işi değildir” inancıdır. Dolayısıyla dürüstlük ilkelerine bağlı kalan, çalışanlarının ve tüketicilerin haklarına riayet eden kişilerin, zorlukla ayakta kalabildikleri bir dünya kurulmuş oluyor. Çünkü siz bunlara dikkat ettiğinizde maliyetleriniz artmaktadır ve bu da ağır bir yük demektir!

Üçüncü yanlış ise yurdumun tüketicisine aittir. Tüketici, özellikle hizmet sektörlerinde verilen hizmetin kalitesini ve gerçekliğini ölçebilmekten uzaktır. Evet, tüketici her şeyi bilemez, ama okuma oranı düşük olan bir ülkedeyiz ve bu yüzden bir çok konuda ve iyice donanımsız kalan tüketicinin gerçekten rüya gördüğü zamanlar olmaktadır! Sözgelimi “6 ayda İngilizce öğreteceğiz” vaadiyle kandırılan kişilerle tanıştım. “6 ayda İngilizce öğretirim” diye reklam yapanlar, en ufak bir vicdan azabı duymuyorlar. Ticarethane değil, para makinesine dönüşmüş olan kurumlarında mutlu-mesut (!) yaşayıp gidiyorlar! Evet, bir insan 6 ayda İngilizce öğrenebilir, ama ne düzeyde ve ölçüde? Bunu düşünmek lazım derim. Bu arada normal olmayan beklentilere giren ve başarısızlığa uğrayan kişi, sadece parasını değil, aynı zamanda hayallerini ve insanlara olan inancını yitiriyor!

Bütün bunların ötesinde gördüğüm en ilginç olaylar, iş veya ticaret yaptıklarını söyleyen bazı kişilerin, tilki kurnazlığı yapacağım diye sadece karşıdakini değil de, aslında kendi işlerini de baltalamalarıdır ve bence bu, sürecin doğal bir parçasıdır. Sözgelimi ben, bazen öyle iş teklifleri alıyorum ki, ben “evet” desem de karşımdakinin benim o işi o fiyata yapacağıma inanmaması gerekir! Hatta birisine bunu da sordum: “Güzel insan, öyle bir teklif yapıyorsun ki, ben “evet” desem de bu fiyata bu işi yapacağıma inanmamalısın!”

Çıkardığı kitapların aslında yararlı olmadıklarını söyleyen yayınevi sahiplerine veya sattığı ürünlerin etkisiz olduğunu itiraf eden satıcılara rastlıyorum. Gülsem mi, ağlasam mı bilemiyorum! Çocuklarına “Hayatımı yararına ve etkisine inanmadığım bir işten kazanıyorum” diyecekler ve biz zavallı eğitimciler de, onların çocuklarına dürüst olmayı öğreteceğiz. Bu hiç de adil değil!

Bir çok kişinin çocuğunun simit satmasına razı gelmeyeceği hâlde, içinde “rüşvetin” kol gezdiği işlerde yer almasına ses çıkarmadıklarını görüyorum. Evet biraz iki yüzlüyüz sanırım! Çocuklarının evlerine aldıkları plazma TV’leri ve ne kadar mutlu olduklarını anlatıyorlar! Rüşvet-avanta almak, zamanla zihinsel temellerini oluşturan ve ihtiyaçtan çıkıp alışkanlığa dönüşen bir bağımlılıktır. Dilencilerin önce ihtiyaçtan, ama zamanla alışkanlıktan ve rahatlık bölgesine girmelerinden dolayı dilenmeye devam etmeleri gibi, rüşvet almak da bırakılamaz bir hayat tarzı hâline gelir.

Her zaman derim: Bu milletin de, devletin de, tüketicinin de parası bitmez. Ama ben kırılan gönüllere, sönen hayallere ve sonunda ödenen bedellere üzülüyorum. İnsanların “zaten böyle” tavrını bırakıp, kendi çizgilerini belirlemelerini istiyorum. “Zaten böyle” tavrına sahipsek, tüketicinin aldatılmasından, hayvanların ve insanların eziyet görmelerine veya insan ticaretine kadar her konuda, herkesi aklamış oluruz. Çünkü hepsi birer sektördür ve bir şekilde devam edip-var olacaklar.

Kişisel olarak bunların kökünü kazıyamayız. Ama nasıl bir duruşumuz olacak? Yerimiz neresi? Çocuklarımıza ne diyeceğiz? Önemli olan sorular bunlar.
----------------

www.savassenel.com
----------------
Konuyla İlgili diğer yazılar, öneriler: Görmek istediğiniz linkin adını tıklayınız:
Ben Yazmayayım da Kimler Yazsın?
Köçeklerle Vals Yapılmaz!
Dostum, Çok mu Safım Sence?
Merhametli Olmak Masraflıdır!
Çok Kitap Okudum da Hayatım Değişti!
İnsan Bazen, hayata Karşı Çocukça Bir Küskünlük Duyabilir!
-----------
Konuyla ilgili film-kitap önerileri yapmak-almak ve yorumlarınız için:
savassenel@hotmail.com

savassenel@yahoo.com