Sunday, October 05, 2008


KÖÇEKLERLE VALS YAPILMAZ!

Size bu blogların açılmasına sebep olan olaylardan birisini anlatmak istiyorum:

Bundan birkaç yıl önce bir süreli yayına öyle hırs veya delice bir arzu için de değil de heyecanla üç yazı göndermiştim. Daha sonra Yazımın durumunu takip etmek için telefon ettim. Yazımın ilgili kişiye ulaşmadığını söylediler. Ben de “olabilir” diye yeniden bir e-mail attım. Tekrar aradığımda yazımı beğendiklerini, ama bilgisayarın çöktüğünü ve yazımın kaybolmuş olduğunu belirttiler. Ben yine “olabilir” deyip yazımı tekrar gönderdim. Ama bilgisayarlardaki arıza giderilmediği için, yazım yine ortada görünmedi. Ben de kalktım her şeyi CD’ye yükledim ve bu yayının merkezine götürdüm. İlgili şahsı bulamadım ve CD’yi danışmaya bıraktım. Sonra aradığımda CD’nin kaybolduğunu söylediler ve tekrar getirmemi rica ettiler. Ben de ilgili kişiyi arayıp: “Eğer yazımı yayınlamayı uygun görmediyseniz, bunu bana açıkça söyleyebilirsiniz” dedim. Fakat: “Yazılarınızı okudum ve güzel buldum, ama CD kayıp” şeklinde bir cevap aldım. Bir de yazılarımla ilgili fotoğrafların çok sanatsal olmadıklarını belirtiler ve benden bol fotoğraf istediler. Ben daha sonra CD’yi ve fotoğrafları postayla gönderdim. Sonra da ilgili kişiyi ziyaret ettim. Bu arada yanımda yine yazılarımın ve fotoğrafların yer aldığı bir CD daha ve tab edilmiş fotoğraflar götürdüm. İlgili şahıs, fotoğraf destesinin en üstündeki fotoğrafa bakıp, “bunlar olmaz” diyerek bütün fotoğrafları masanın benim bulunduğum tarafına, yani önüme attı! Arşivden fotoğraf bulurlarsa, onları kullanacaklarını ve ancak bu sayede yazılarımın basılabileceğini söyledi. Ben de “ne pahasına olursa olsun değil”, yayın kalitesine uygunsa yazılarımın basılmasını istediğimi belirttim ve oradan ayrıldım.

Malezya, Singapur ve Hong Kong hakkında yazılmış olan yazılarım için arşivden resim bulmak çok zor olsa gerek ki, sözü geçen yazılarım bir türlü basılmadılar! Ben de onları gezilerimle ilgili olan blogumda yayınladım. İyi de ettim!

Aylar sonra ilgili kişiyi aradım ve olup-bitenlerin asıl sebebini sordum. Bana söylediğine göre, hâli hazırda bu türden yazıları yazan bir arkadaş olduğu için, yönetim dışardan birisine te’lif ücreti verip, masraf yapmak istemiyormuş! Harcadığım zamana mı yanayım, karşımdaki “aydın” kişinin “ürkek” tavrına mı yanayım anlamadım!

Yeni projelere ilgi duyarım ve bazen bir projenin sahibine giderim. Büyük bir açıklıkla sorularımı sorarım. Bazı insanlar ortak çalışmamıza sıcak bakıp bakmadıklarını açıklıkla ortaya koyarlar. Bu insanlara saygı duyarım.

Fakat bazı insanlarda benim açıklığımdan mı rahatsız olurlar nedir, gerçek cevaplarını veremezler. Belki yeterince inisiyatif sahibi değillerdir ama “bunu bir üstlerime sorayım da” diyemezler. Hâlbuki yurt dışında en çok duyduğum cümle şudur: “Bunu bir sorayım!” Harika, kullanışlı ve net bir cümledir. Ama bizim yerliler bu cümleyi kullanmayı sevmezler, sanki “bu cümleyi kullanırsam, karizma çizilir” diye düşünürler. İnsanların üstlerinden onay almaları gereken durumlar olabilir. Herkesin bir üstü vardır, bundan niye utanırlar anlamam!

En itici tavır da, kendi düşüncelerini beyan edemedikleri için üstlerini ya da başkalarını bahane edenlerdir. Bunu da çok geçmeden anlarım. Hâlbuki ben bir girişimciyim, “hayır” cevabına evet cevabından daha çok aşinayım. Bir insan “sizinle frekanslarımız uyuşmuyor. Sizinle çalışmamız zor olabilir” de diyebilir. Ya da “şu anda sizinle çalışmamız mümkün görünmüyor” da denebilir. Ben “ne olur yazılarımı basın” diye yalvarmıyorum ki!

Bir de ne istediğini bilmeyenler vardır. Bu insanlar bir proje başlatmışlardır ama gelen kişilerin uygun olup olmadıklarını da bilemiyorlar. Benim bu insanlara yardımcı olup ne istediklerini netleştirmelerini sağladığım da oluyor. Sonra ben “bu projedeki pozisyon için uygun değilim. Siz şöyle birisini arıyorsunuz aslında ” dediğimde vaki. İnsanlar bilemeyebilirler, bunu ayıplarsam, ben ayıp etmiş olurum. Yeter ki açık olsunlar.

Bazıları hepten “ilginç” tiplerdir. Bu türden kişiler, size açık açık cevap veremezler. Özgüveni olan ve onları anlamak isteyen birisini gördüklerinde, ağırdan satarlar. Ne istediklerini bir türlü anlatamazlar, anlamak için değil sınav yapmak, bir arıza bulmak için sizi dinlerler. Hâlbuki bana sorsa ben zaten “arızalarımı” söylerim. Çünkü arıza dediğim şeyler gerçekten arıza değildir. Dürüst olmamak, yalan söylemek, hırsızlık gibi şeyler gerçekten arızadırlar. Bunun dışında “arıza” gibi görünen özelliğiniz, sadece sizin o pozisyona ya da projeye uymayan bir niteliğinizdir. Yoksa bir pozisyon ya da proje için “arıza” çıkarabilecek bir özellik başka bir pozisyon ya da proje için aranan bir nitelik olabilir!

Açık olmayan insanlar, sorulara net bir cevap veremezler. Belki de ne istediklerini bilmezler. Bizim orda “köçek” adı verilen ve düğün bayram gibi zamanlarda çok güzel oynayan ve dans eden erkek dansçılar vardır. O kadar kıvrak bir şekilde dans ederler ki, onları takip etmekte zorlanırsınız! Ben köçeklerin nesli tükendi sanırken, iş dünyasında ve şehirlerde kadın-erkek bir sürü köçek türemiş. Ben, vals yapmaya gidiyorum, ama karşıma bir köçek çıkıyor! Ben bir köçekle nasıl boy ölçüşeyim!

Hem zamanım da yok.
-----------
www.savassenel.com
------------------
Konuyla İlgili diğer yazılar, öneriler: Görmek istediğiniz linkin adını tıklayınız:
Köçeklik nedir?
E-maillerde, CD’lerde kaybolup bir türlü basılamayan yazılarım!
Bunu Sizden Başka Söyleyen Olmadı!
Yürüyen Merdivende Mahsur Kalınmaz mı?
Kurnaz Değilim, Ama Kurnazlari Tanırım!
Ayrıntılar Ne kadar Önemli Olabilirler?
Gösteri Dünyasında Tevazuya Yer Yoktur!
Ben Yazmayayım da, Kimler Yazsın!
Neydim? Ne Olmaya Çalışıyorum?
İletişimciyim, O hâlde Herkesle Anlaşmalıyım (mı?)
------------
Konuyla ilgili film-kitap önerileri yapmak-almak ve yorumlarınız için:
MSN: savassenel@hotmail.com
savassenel@yahoo.com