Friday, May 01, 2009


ÜSKÜDAR BELEDİYESİNİN AZİZLİĞİ VE İKİ DANİMARKALI TURİSTLE YAŞADIĞIM KOMİK MACERA

Benim en çok keyif aldığım şeylerden birisi, ofisimde sakin saatler geçirmektir. Dışarı çıkmamı gerektiren bir durum yoksa, ofisimde okumak, yazmak veya bir misafiri ağırlamak, en büyük zevklerimdendir. Ama bazen de dışarı çıkar yakında bir yerde oturur çay içer, tanıdıklarla laflarım! Elbette benim gibi bir yazarla zaman geçirmek, mahallemde yaşayan insanların da hakkı! Onları da ihmal etmem!

Yine böyle bir gün dışarı çıktım ve Üsküdar’ın meşhur yerlerinden olan Hünkâr Börek ve Pide salonuna gittim. Sevgili dostum Zeki Beyle laflarken, mekâna iki turist girdi ve tezgâhta duran arkadaşımıza bir şeyler sordular, ama anlaşamadılar. Durumu görünce ben kalkıp, tercümanlık görevini üstlendim. Tabi börekçideki bir garsonun onlarla bu şekilde iletişime geçmesi onlara ilginç geldi! Ben garson olmadığımı açıklayıncaya kadar, bizim garsonların kültür düzeyine hayran kaldılar!

Bu arada, börekçi deyip geçtiğimi düşünmeyin! Bence, Üsküdar’da her dükkânda İngilizce bilen kişiler olmalı. Çünkü Üsküdar’ın turistler için müthiş bir cazibesi var ve ne Üsküdar Belediyesinin ne de Üsküdarlıların tam olarak bunun farkında olduklarını düşünmüyorum! Derken börek yemeye gelmiş olan Danimarkalı bu çiftle sohbete başladık; onları masaya buyur ettim ve siparişleri gelince onları kendi hâllerine bırakmak üzere kendi masama çekildim. Daha sonra onlara çay ikram ettik, soruları üzerine sohbete başladım ve izin isteyip yanlarına oturdum. Bu çiftten erkek olanı, Gert Vincent, bir müzisyendi. Elektro-gitar çalıyordu. Bayansa, Vibeke B. Krog (web adresini aşağıda verdim) kilden ilginç tasarımları ve sanatsal-estetik değeri olan çömlek, vazo gibi şeyler yapıyordu. Bu bayan, Türkiye’de renklerin çok parlak ve hayatın çok renkli olduğunu, Danimarka’da ise her şeyin sade ve renklerin bile soluk olduklarını ve Danimarka sanatının “sadeliğiyle ve yalınlığıyla” ün yapmış olduğunu belirti.

Derken onlara Fatih Sultan Mehmet’in bir Rum Mimarla kadı karşısına çıktığı ve sonunda Fatih Sultan Mehmet’in haksız olduğu hükmünün verildiği rivayet edilen ilginç duruşmadan söz ettim. Bu davanın yer aldığı söylenen “Mahkeme Binası” Üsküdar’dadır ve “Fatih’in Mahkemesi” diye anılır. Bu olay ve olayın geçtiği söz konusu bina, bu Danimarkalı çiftin ilgisini çekti. Bunun üzerine ben de onlara isterlerse oraya gidebileceğimizi, çünkü binanın yakında olduğunu söyledim. Onlar da bunu bu teklifimi kabul ettiler ve birlikte yola çıktık.

Ben, o binanın yerini başka bir binanın yeriyle karıştırınca biraz dolaştık! Bunun üzerine, turistlerden erkek olanı neden onlara yardımcı olduğumu ve onlardan para isteyip-istemediğimi sordu! Ben de kahkahayı basıp İspanyolca ve İngilizce olarak “nada-nothing” yani “hiç bir şey” istemediğimi söyledim. Aslında: “Siz benim ederimi ödeyemezsiniz, paranız yetmez!” diyecektim, ama vazgeçtim!

En sonunda binayı bulduk ve dolaştık. Turistler, sanıyorum, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi hep saraylara, büyük ihtişamlı yapılar vs. gibi gösterişli binalara alıştıkları için bu bina onlara çok yalın geldi. Hâlbuki olayın güzel yanlarından birisi buydu! Ben de bunu Fransa’da-Paris’te görmüştüm! Halktan en hayatî şeyleri esirgeyen yönetimler, her yeri saraylar veya saray yavrularıyla doldurmuşlardı! Şimdi turistlere “satılan” bu görüntünün geçmişi aslında acı ve zulümdü! Ama İstanbul öyle değildi!

Ayrıca bir fatihin, yani Fatih Sultan Mehmet’in dava edilen kişi ve sıradan bir bir vatandaş olan bir Rum mimarın da “davacı” olarak mahkemeye çıktıklarını ve sonuçta imparatorun suçlu bulunduğunu anlatıyorsunuz. Böyle bir yerin bütün dünyaya tanıtılması gerekirken, hiç bir ihtişam, izah, canlandırma İngilizce bir tabela veya not göremiyorsunuz! Binayla ve konuyla ilgili herhangi bir İngilizce doküman da bulamıyorsunuz! Bu sefer, bu “turistçikler”, sanıyorum benim abarttığımı ve onları aslında sıradan bir binaya getirdiğim hissine kapıldılar!

Hatta erkek olanı bana: “Burada ilginç bir şey yok bile” dedi! Ben de: “Doğrudur, Avrupa’da her hafta sıradan bir vatandaş her hafta bir kralı dava ediyor herhalde!” diyecektim ki kendimi zor tuttum!

Neyse bu iki turisti yolcu ettim. Sonraki gün, tesadüf bu ya, sonraki gün bir arkadaşım beni ofisine davet etmişti. Bu arada da Üsküdar’ın yeni belediye başkanını, Mustafa Kara Beyefendiyi ziyarete gideceğini söyleyip beni de yanında götürdü! Ama kendileri o sırada dışarıda olduklarından yardımcılarından birisiyle konuşma şansımız oldu ve bu olayı anlatıp bloglarımda yazacağımdan söz ettim. İşte yazdım da!

Üsküdar Belediyemize sesleniyorum!

Üsküdar’da turistlere hizmet verecek bir merkez istiyorum! Ayrıca bütün eski ve tarihî yapılara İngilizce tabelalar ve açıklamalar konmasını rica ediyorum!

Ben bedavaya hizmet vereyim, turistleri gezdireyim, onlardan kuruş almayayım, e bir de yalancı mı görüneyim? Bana reva mı bu?

Şaka bir yana, yukarıdaki taleplerim konusunda ciddiyim!

Çünkü daha önce de söylediğim gibi Üsküdar’ın turistler için müthiş bir cazibesi var. Mesela benim ofisimin yer aldığı binanın ve Selamsız dolmuş durağının bulunduğu küçük meydan, camisi, kıraathanesi, bakkalı, manavı ve diğer dükkânlarıyla artık örneği fazla kalmamış tipik bir “Türk Mahallesidir” ve turistler için çok ilginç bir yerdir.

Okuyun yazımı! Duyun sesimi!
----------------
Savaş ŞENEL: Vizyonu, Misyonu ve Değerleri
----------------

Konuyla İlgili diğer yazılar, öneriler: Görmek istediğiniz linkin adını tıklayınız:
Fatih’le Rum Mimarın Hikâyesi
Üsküdar Belediyesinin Websitesi
Üsküdar Fotoğraf Albümü (Günümüz)
Üsküdar Fotoğraf Albümü (Eski)
Kahveden Ofise: Nerelerde Yazmışım!
Bayan Vibeke B. Krog’un web sitesi
Turistlerle ve yerlilerle ilgili diğer anılarımdan örnekler içeren bir yazım
İngilizce-yabancı dil öğrenmekle ilgili yazılarım
İngilizce öğrenmek konusunda yararlanabileceğiniz kaynaklar
-----------
Konuyla ilgili film-kitap önerileri yapmak-almak ve yorumlarınız için:
savassenel@hotmail.com
savassenel@savassenel.com